Hoşgeldin,Atatürk, Hoşgeldin Atatürk,Mustafa Kemal, Zübeyde,Çanakkale, Çanakkale Zaferi,

İKİNCİ BOLUM

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

 HOŞGELDİN ATATÜRK 123 

MUSTAFA KEMAL SEYYİDDİR

Mustafa Kemal hem ana hem baba soyundan seyyiddir.
 
Ana tarafından seyyiddir. Zira Zübeyde Hanım'ın soyu Sey- Yid Feyzullah Efendi 'ye dayanmaktadır.
 
Babası Ali Rıza Efendi Osmanlı arşiv kayıtlarında seyyid ola- rak yazmaktadır.
 
Osmanlı arşivlerindeki evkaf defteri kayıtlarından 1857-1868 tarihleri arasında Selanik'te Evkaf İdaresi'nde, Katib-i Meclis es-Seyyid Ali Rıza Efendi namıyla meclis katibi olarak görev yapmıştır.
 
Evkaf İdaresi 'ndeki yılları hakkında Şevket Süreyya şunları yazar:
 
"Zübeyde ile evlendikten sonra Ali Rıza Efendi'nin hayatın- da olağanüstü bir olaydan bahsedilir. Bu da 1876 Türk-Rus har-

 

binde onun bir gönüllü olarak, Selanik'te kurulan bir yardımc askerî birliğe katılmasıdır. O zaman bu birliklere asakir-i muavine yani yardımcı askerler veya asakir-i mülkiye derlerdi.

On dokuzuncu asrın başlarında (1829) yeniçeriliğin kaldırıl. maşından sonraki harplerde bu yardımcı birliklere zaman zamm başvurulmuştur.

Ali Rıza Efendi 'nin katıldığı tabura asakir-i mülkiye tabun denildiği anlaşılmaktadır. O sırada

Ali Rıza Efendi 'nin Selanil Evkaf Dairesi'nde katip olarak çalıştığı, bu gönüllülük dolayı. sıyle yapılan araştırmalarla anlaşılmaktadır. Harp dolayısıylf kurulan yardımcı askerler birliğine katılınca, okur yazar olduğu için onu, geçici olarak üsteğmen rütbesiyle vazifelendirmişler. ” 42

________________
42 Aydemir, 1976, s.32.
 
 

KUTBU'L-AKTAB KEMAL

Kaynaklarda Mustafa Kemal'in Mevlevî olduğu yazar.

Mevlevîliğin Veled ve Şems olmak üzere iki kolu vardır.

Veled kolu, Sünnî'dir.

Şems kolu ise Bektaşî'dir.

Atatürk, Şems kolundan bir Bektaşî'dir.

Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1911 'de Abdülkerim Paşa'ya Geli- bolu'dan gönderdiği bir mektupta; Seni gören, seni seven, senin mucizat-ı meveddetini müşahade eden dedegan-ı meşhureden Selanik Meydan Dedesi bu fakir Kemal, yeni bir zemini içtiha- tayini hususunda zat-ı kerimullahdan niyaz eder” demektelir.

Yani kendisini, Selanik Meydan Dedesi olarak tanıtır.

 

Yazışmalarında kendine "Kutbu'l-Aktab” da demektedir.

Kut- bu'l-Aktab, tasavvuftaki en büyük makam olup, irşad makamın- da doruk noktadaki zat demektir. Kısaca Atatürk seçilmiştir.

Kendine Kutbu'l-Aktab demesiyle alakalı bir örnek de Sivas Kongresi sonrasında Kerim Paşa ile yazışmalarında yer alır:

Mazhar Müfit Kansu, hatıralarında bunu aktarır:

"Muhabere şuydu: Evvela Kerim Paşa dervişmiş, yazılarında hep dervişane bir usul takip ediyordu, mesela ilk sözü 'Paşa'ya söyleyiniz anlar, Hazret-i Evvel karşınızdadır' diye başladı.

Mustafa Kemal Paşa da, 'Kutbu'l-Aktab deyiniz anlar' cevabını verdi. (... ) Yalnız Mustafa Kemal Paşa, Kerim Paşa'nın der- vişliğini söylerdi.” 43

Kutbu'l Aktab bahsi Atatürk'ün kaleminden Nutuk'ta da geç- mektedir.

Atatürk, İstanbul Hükûmeti ile aralarında geçen rüptürün (irti- bat kopukluğunun) 15. gününde, yani Eylül 'ün 25 'inde gelen bir telgraftan bahseder.

Telgrafı yazan zat, Genelkurmay tuğgenerallerinden Abdül- kerim Paşa'dır. Verdiği bilgi şuydu:

"Bu gece İstanbul telgrafhanesinden Fuat Paşa'yı telgraf başına istediler. Dahiliye Nezareti'nin vilayet şifresi ile bir şifre yazdırdılar.

Bunun özeti; vatanın kurtulması yalnız padişahın beyanname- sindeki en doğru yol göstermelere uygun hareket etmekle kolaylaşacaktır.

________________
43 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, Cilt ı, 4. Baskı, Türk
 
 

Millî Mücadele, medeniyet dünyasına iğrenç gayeler gibi aksettirildi. Hükûmetle milletin ayrılığı yabancıların işe karışmasına yol açacaktır. Neticede, hareketin liderleri ile görüşmek üzere, yüksek şahsiyetlerle bildirilecek yerde buluşma, bir emrivaki şekline sokularak vaktin darlığı dolayısıyla hemen cevap beklenmektedir.

Efendiler, ismi geçen merhum Abdülkerim Paşa, benim çok eski bir arkadaşımdı. Çok namuslu, gayretli, temiz kalpli bir vatanperverdi. Selanik'te ben yüzbaşı, o binbaşı olarak bir büroda çalışmış, senelerce hususi arkadaşlık etmiştik.

Merhumun tavır ve vaziyetinden bir tarikata bağlı olduğu an- laşılıyordu. Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Fakat herhangi bir şeyhe mürit olduğunu bilen yoktur.

Çünkü kendisini inançları ve vicdanî değerlendirmelerinde ta- şıdığı manevî derece bakımından 'Hazret-i Evvel-Büyük Hazret' kabul eder, kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendisince karşısındakinde gördüğü yeteneğe uygun 'Hazret' 'Kutub' gibi makamlar verirdi.

Bana da 'Kutbu'l-Aktab/Kutublar Kutbu' derdi.

Efendiler, 27/28 Eylül 1919 gecesi, geceyarısına bir saat kala telgraf başında Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik. İki taraf birbirini şu sözlerle tanıdı:

Sivas: 'Mustafa Kemal Paşa, telgraf başındadır. Kerim Pa- şa'ya söyleyiniz, buyursunlar diyorlar. '

İstanbul: 'Yüksek şahsiyetleri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum?'

Ben: 'Evet, muhterem Kerim Paşa Hazretleri' dedikten sonra;

 
128 PROF. DR. HAYDAR BAŞ

Kerim Paşa, Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne adre_ sini yazdırdı ve 'Paşa'ya söyleyiniz, anlar; Hazret-i Evvel nızdadır' sözlerini bir nevi parola gibi ilave etti.

Kerim Paşa, 'Zat-ı âlilerinin afiyetleri iyidir inşaallah karde_ şim' diye başladı.

Kerim Paşa'nın, İstanbul Hükûmeti tarafından kalbinin temiz- liğinden ve ahlakının güzelliğinden istifade edilerek nasıl alda- tıldığını anlamak için, sözlerinin başlangıcını kendisine olduğu gibi tekrar ettireceğim.

Merhum Kerim Paşa şöyle devam etti: 'Vatanın iyiliği için bütün vatanperver kardeşlerimle ve temsil heyetimdeki can dost- larla görüşmek isterim.

Ayağınızın tozuna ulaşmak üzere Ali Fuat Paşa vasıtasıyla bir telgraf göndermiştim.

İşte, zat-ı âlinizin eline ulaşan o telgraftaki esaslar üzerinde sevindirici bir çözüm inşaallah buluruz. Memleketin geçirmekte olduğu nazik ve pek mühim karışık devreyi Allah'ın lütfu ile kolayca aydınlığa çıkarırız.

Bunun için de Allah'ın keremi ve nurdan yaratılmış kurtarıcı emellerinizin gönül mürşidi ile buna dair mühim şeyler konuşa- rak, vatan için olan dileklerimizi birleştirelim değil mi?

Pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim! Ne buyurursunuz, ruhum?

Yere batasıca bedhahların kötülüklerine mani olalım,onları ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız bırakalım. Yalnız hükûmet ile milletin sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili hizmetlerini ve işlerini birleştirelim ki, ortak ve yüce gaye zaten hep birdir.

Vatan düşüncesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, medeniyet

 
130 PROF. DR. HAYDAR BAŞ

me ile anlaşılacak açıklıktadır. Padişahın kalbini derin üzüntülere boğan ahval ve hareketler, milletımız tarafından değil Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey, Harbiye Nazırı Süleyman’şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları olan Harput Valisi Ali Galip Bey, Anakara Valisi Muhittın Paşa, Trabzon Valisi Galip bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve Konya Valisi Cemal Bey tarafından işlenen kötülükler tarafından ortaya konulmuştur.,” “144" 

 Atatürk’ün bahsettiği telgraflaşma bahsinden, Kerim Paşa’ nın'Büyük Kutub' olarak bilindiği ve Mustafa Kemal Paşa’ya da; “Kutbu ’l-Aktab/Kutupların Kutbu” şeklinde bir makama layık görerek hitap etti ğı anlaşılmaktadır.

________________
44 Nutuk, Alfa Yayınlan, 1.Basım, Haziran 2017, Cağaloğlu, İstanbul.
 
HOŞ GELDİN ATATURK 131

AHMET KAYHAN HOCA: ATATÜRK EVLİYADIR

 

3 Ağustos 1998’de vefat eden Malatyalı kanaat önderlerinden ve özellikle Ankara’da bürokrat ve siyasî çevrenin manen rağbet ettiği Ahmet Kayhan Hoca’nın, Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili yaptığı tespit oldukça önemlidir.

Ahmet Kayhan Hoca, Mustafa Kemal Atatürk’ü evliya olarak değerlendirip etrafında bulunan herkese bunu telkin etmiştir. Bu noktada önemli şahitlerden bir tanesi de sevilen bakanlarımızdan Namık Kemal Zeybek’tir. Sayın Namık Kemal Zeybek, “evliya” olarak gördüğü Ahmet Kayhan Hoca’dan duyduğu bu şehadeti şöyle anlatır:

“Gerçekte Atatürk’ün evliyalığı benim aklıma gelmezdi. Ama birçok kimse gibi benim de evliyadan olduğuna inandığım Hacı Ahmet Kayhan Dede bu sözü söylemişti. Demişti ki: “Atatürk evliyadır ama Atatürk’ü iyi tanı, Nutuk'u bir daha oku ve evli-

 

132 PROF. DR. HAYDAR BAŞ

yalığın ne olduğunu da iyi anla.’ Evliyaları sadece sünnet sandıkları , kocaman sakal ve sarıkta arayanlar elbette Ataturk' ün evliyalığını anlayamazlar. “45

________________
45 Namık Kemal Zeybek, “Atatürk Evliya mı?”, Anayurt Gazetesi, 29 Kasım 2014

 

HOŞGELDİN ATATÜRK 133

MEVLEVİLİK HAKKINDA BEYANLARI

 

Gazi’nin yurt gezileri arasında Konya ziyareti önemlidir. İstanbul ve İzmir’den sonra en fazla gezi Konya’ya yapılmıştır. 13 kez gerçekleşen seyahatlerde Hz. Mevlana’nm bu şehirde bulunması da etkili olmuştur.

Atatürk, 21 Şubat 1931 ’de, Mevlana Türbesi’ni ziyaret etmiştir.

“Atatürk, müzede tam 3 saat kaldı. Sergilenen halıları,yazma eserleri teker teker inceledi. Özellikle 14. ve 15. yüzyıllarda Türkçe’ye çevrilmiş Kur’an yazmaları dikkatini çekmişti. “Demek atalarımız yüzlerce yıl önce Kur’an’ı tercüme etmişler. Buna memnun oldum’ dedi.

Atatürk, müze salonlarındaki incelemelerinden sonra, eski çelebi dairesi olan müdür odasına geçmiştir. '

 

134 PROF. DR. HAYDAR BAŞ

Odanın, Mevlana’nın sandukasının yer aldığı türbeye açık niyaz penceresi kemeri üzerine yıllar önce yeşil destarlı bir Mevlevî sikkesi (Mevlevî başlığı) resmedilmiş ve sikkenin üzerine de talik yazı ile Mevlana’nın Farsça bir rubaisi yazılmıştır. Yazı Atatürk’ün dikkatini çekmiş ve yanında bulunan Hasan Ali Yücel’e okumasını ve tercüme etmesini emretmiştir.

Hasan Ali, rubaiyi okumuş ve Türkçe’ye şöyle çevirmiştir:

“Ey keremde, yücelikte nur saçıcılıkta güneşin, ayın, yıldızların kul olduğu Sen (Allah),

Garip aşıklar Senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye öteki bütün kapılar kapanmış, yalnız Senin kapın açık kalmıştır. ’

Atatürk, tercümeyi dinledikten sonra son cümle üzerinde durmuş, şöyle demiştir:

Demek bütün kapılar kapandığı halde bu kapı açık oluyor. Doğrusu ben, 1923 yılında burayı ziyaretim sırasında bu dergâhı kapatmayalım, halkın ziyaretine açalım diye düşünmüş, bir yıl sonra tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu çıkar çıkmaz, İsmet Paşa’ya “Mevlana dergâhı ve türbesini kendi eşyası ile müze haline getiriniz’ demiştim.

Görüyorum ki, şu okunan şiirin hükmünü yerine getirmişim. Bakınız, ne kadar güzel bir müze oldu burası.” 46

Yine Mevlana dergâhının müze olarak kalması konusunda Konya milletvekillerinin görüşünü almış, halkın buraya akın etmesi endişesini dile getiren Millî Eğitim Bakanı Vasıf (Çınar)’a, “İyi ya! Ben de onu istiyorum. Mevlana’yı her ziyaret edeni ce-

________________
46 Mehmet Önder, Atatürk Konya’da, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınlan, Ankara, 1989.

 

HOŞGELDİN ATATÜRK 135

haletten kurtarır, inkılaba ve vicdan hürriyetinin safına kazanırız. Mevlana dergâhı müze olarak derhal açılmalıdır” demiştir.

Hasan Ali Yücel’in, Maarif Vekaleti tarafından Atatürk’e terfik edilerek bir memleket seyahatine iştirak ettiği zamanlardaydı. Seyahatten dönüşte bir akşam sofrada konuşuluyordu. Hasan Ali hakkında Atatürk, “Zeki bir genç” dedi. Sofrada bulunanlardan birisi hemen atıldı: “Efendim Hasan Ali Mevlevî’dir, babası da Mevlevî’dir, kendisi de. . .

” Maksat, Atatürk’ün gözüne girmesi ihtimalini sofradaki bazı insanın mutad taktiği ile önlemekti fakat atılan adım menfî netice verdi.

Ata, “Bana hiç bahsetmedi” dedi. “Halbuki ben Mevlana’yı takdir ederim.”

Herkesi derin bir sükut aldı. Atatürk’ün mevzuu nereye götüreceğini kestirmek güçtü.

Sonra ortaya bir mesele attı: “Mevlevilik nedir?”

Kimisi tekkelerin aleyhinde atıp tuttu, kimisi Mevlevîliğin tuhaf taraflarına ait hikayeler, hatıralar nakletti.

Nihayet birisi, “Efendim” dedi, “Mevlevilik ibadete çalgı sokarak dini gülünç eden ve Müslümanlığı dejenere eden teşebbüslerden birisidir.”

Atatürk adını zikretmeyeceğim muhatabına, “Ahmak” dedi. “Aklının ermediği mevzular hakkında konuşma! Mevlana bilakis Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatördür. Müslümanlık aslında en geniş mânâsıyla müsamahalı Ve modern bir dindir. Mevleviliğe gelince; o tamamıyle Türk ananesinin Müslümanlığına nüfuz örneğidir.
Mevlana, büyük bir

 

136 PROF. DR. HAYDAR BAŞ

reformatördür. Dönerek, ayakta ve hareket halinde Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir.” 47

________________
47 Münir Hayri Egeli, Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1954, s.59-60.
 
HOŞGELDİN ATATÜRK 137 
 
 
ATATÜRK’ÜN SON SÖZLERİ “ALEYKÜMESSELAM” OLMUŞTUR 
 
Atatürk, 10 Kasım 1938’de vefat etti. 

“1937 yazında Florya’da iken bir gün idrarından kan gelir. Bu şikayetlerine iki önemli şikayet daha; kaşıntılar ve burun kanamaları da ilave olur. .. 

1937 yılı içinde evvela uzun sürelerle, sonraları sık sık olarak burun kanamaları görülmeye başlar. 

28 Şubat 1938 günü Çankaya’da Dr. Neşet Ömer İrdelp, Dr. Akil Muhtar Özden, Dr. Hüsamettin Kural, Dr. Asım Arar ve Dr. 

Ziya Naki Yaltmm’dan oluşan bir hekim grubu tarafından muayene edilir. 

Muayenesinde kaburga kavsini üç parmak geçen dalak büyüklüğü ile gözlerinde hafıf bir sarılık tespit edilir. Ödem ve asit 
 
 
138 PROF. DR. HAYDAR BAŞ 
 
tespit edilmemiştir. Ziya Naki Yaltırım tarafından yapılan kulak burun boğaz muayenesinde de burunda iki sathi yara tespit edilir. 

(....) Mustafa Kemal Atatürk, 8 Ekim 1938’de girdiği karaciğer komasından vefatına kadar doktorları başındadır.” 48 

Son anlarında yanında bulunanlardan birisi kütüphanecisi Nuri Ulusu’dur. Ulusu anılarında şöyle anlatır: 

“Atatürk’ün son hastalıklı devrelerinde yani komaya girip çıktığı günlerde, doktorların ve yakınlarının dışında, yanına girip çıkabilen ender kişilerden biriydim. Zaten bilindiği gibi çok önemli bir cümlesi vardı: “Özel hemşire falan istemem, bana benim çocuklarım herkesten iyi bakar.’ Evet o çocukları ben ve arkadaşlarımdı. 

İşte böyle girdiği komaları esnasında zaman zaman, “Aman ya Rabbim, aman ya Rabbim’ diye mütemadiyen Halık’ından, 

Allah’ından yardım dilediğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.” 49 Gazi’nin son sözlerinin “aleykümesselam” olduğuna dair 
yanında bulunanların şahitliği vardır. 

Son günleri şöyle anlatılır: 

“Atatürk, 8 Kasım günü çok yorgun olmakla birlikte sakindi. Doktorlar sıra ile yanına geliyorlar, gerekli tedaviyi yapıyorlardı. 

O gün gıda olarak saat 6’da altı kaşık sütlü kahve, 8.30’da beş kaşık sütlü çay, 11:00’da bir miktar yulaf unundan puriç, 13:00’de altı kaşık süt, 15:10’da biraz çorba ve 17:15’de dört kaşık elma suyu almıştı.” 
______________
48 Ali Güler, Atatürk’ün Son Sözü: Aleykümesselam, 2. Baskı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2013, s.39-41. 
49 Güler, 2013, 5.54. 
 
 
HOŞGELDİN ATATÜRK 139
 
8 Kasım 1938 günü saat 18:00’dan somaki gelişmeleri Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’tan aynen dinleyelim.
 
Saat 18:00’dan sonra yanından ayrılıp, günlük işlerimle meşgul olmak üzere büroma inmiştim. Çok geçmeden fenalaştığıı telefonla bildirdiler. (saat 18:55). 
 
Telaşla hususi daireye koştum, yatak odasının iç içe olan iki kapısı arasındaki boşlukta Ali Kılıç duruyordu. 
 
Odaya girdiğim zaman Atatürk’ü şu vaziyette gördüm: 
 
Yatağın ortasında, iki elini yanlarına dayamış oturuyor, mütamediyen dövünerek, “Allah kahretsin’ diye söyleniyordu. Ara sıra da hizmetçilerin tuttuğu tasa koyu kahverengi (pıhtılaşmış kan) kusuyordu. 
 
Nöbetçi doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilaçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar. Bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; her halde iyi göremiyordu ki bana sordu: “Saat kaç?’ “7:00 Efendim.’ 
 
Aynı suali bir iki defa tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükünet bulunca yatağa yatırdık, başucuna sokuldum, “Biraz rahat ettiniz değil mi Efendim?’ diye sordum. “Evet’ dedi. 
 
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti: “Dilinizi çıkarır mısınız Efendim. ’ 
 
Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi: “Lütfen biraz daha uzatınız. ’ 
 
Nafile artık söyleneni anlamıyordu, dilini uzatacağı yerde tekrar çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp’e dikkatle baktı 
 
 



    Ve 'aleylkümesselam’ dedi; son sözü bu oldu ve ikinci ponksiyondan tam 30 saat sonra komaya girdi.” '50' 
   Atatürk’ün komaya girmeden evvel söylediği son sözü “aleykümesselam” olmuştur. 
   Bu sözün mahiyeti hakkında, Kur’an-ı Kerim’den istifade edelim. 

Nahl süresi 32. ayet şöyledir: “(Onlar, takva sahipleri) meleklerin “selam sizin üzerinize olsun (selamünaleyküm), yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin' diyerek iyilikle canlarını aldıkları kimselerdir.” 
______________________________
50 Güler 201.s.44-46

S A Y F A - 140 -




CENAZE NAMAZININ KILINMASI 
 
Vefatının arkasından cenaze namazının bir camiye götürülmeden kılınıp kılınamayacağı konusu gündeme gelmiştir. 
   Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Rıfat Börekçi, cenaze namazı konusunda, “O’nun cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği bütün vatanda bu farizanın yerine getirilebileceği her yerde kılınabilir” demiştir. '51' 
   10 Kasım 1967 tarihli Hürriyet gazetesinde, Fahrettin Altay’ın Atatürk’le ilgili anılarında şunlardan bahseder: 
   “Vefatında ben ordu komutanıydım. Ankara’dan emir gelmişti.Cenaze alay kumandanlığını bana vermişlerdi. Cemil Cahit Paşa da bana yardım edecekti. 
   Vazifeyi üstüme alınca ilk iş olarak Ankara’yı aradım. 
 

______________________
51 Cemal Kutay, Atatürk’ün Son Günleri, İklim Yayınevi, İstanbul, 2005, s.187. 
 
 


 
S A Y F A - 141 -

 


      “Cenaze namazı İstanbul’da mı, Ankara’da mı kılnacak?’ dedim. Akşama kadar bekledim, cevap yoktu. Merak etmiştim. Bu sefer Mareşal Çakmak’ı aradım ve sordum. Aldığım cevap şöyleydi: “Yarın Başvekil Celal Bayar İstanbul’a geliyor, onunla konuşursunuz.’ 
   Hayret etmiştim. Bir namaz meselesini Başvekil’le konuşmak, İstanbul veya Ankara’da kılınması için Başvekil’in karar vermesine ne lüzum var? 
   Celal Bayar gelmişti. Hükümet çekiniyordu. Cenaze namazını bir nümayiş haline getirmek istemiyordu. 
   Paşa oturduğu koltuğundan doğruldu. Yaşının çok altında tatlı bir sesle ve temiz Türkçesiyle bana döndü, “Atatürk’ dedi “Hepimizden çok Allah’ına, Peygamberine inanmış bir insandı. Zamanımızın Müslümanlığının hakiki Müslümanlık olmadığına kâni idi. Birçok hurafeler, şekiller ile Müslümanlık aslından uzaklaştırılmış derdi. Bunun ileri görüşlü, aydın, zamanımızın icaplarını bilen din adamlarnın yetiştirilmesi ile telafi edileceğine inanırdı. Müslümanlık büyük din derdi. Ancak günümüzün din adamları zamanımızın durumuna adapte olmamış insanlar, onların kabahati yok, eksik ve yanlış yetiştirilmişler. Büyük Türkiye’ye büyük ve değerli din adamları ister, demişti.’ 
   Zamanın Diyanet İşleri Reisi Şerafettin Yaltkaya’yı çağırdık ve Dolmabahçe’nin büyük salonunda hem de birkaç kişiyle değil, birkaç saf halinde Paşalar, subaylar, vazifeliler, saray mensubu ve Atatürk’ün yakınlarından birkaç kişi olduğu halde kalabalık bir cenaze namazı kıldık.” 
   Namazı Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya kıldırmıştır. 
   “Saygı duruşundan sonra bilahare tüm cemaati tabutun arkası
 
 

 
S A Y F A - 142 -

 



na saf saf dizildi ve Hafız Yaşar Okuyan’ın, “Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı uludur. Tanrı’nın rahmeti üzerinde olsun” diye Davudî sesiyle okumasından sonra cenaze namazı başladı. Hıçkırıklarımız boğazımıza düğümleniyordu ama tutamayanlarınki çın çın ötüyordu. Namazın bitimiyle birden ellerimizin üzerinde yükselen tabutu top arabasına koyuverdik.” '52' 
 
___________________
52 Ulusu, 2008, s.238. 
 
 


 
 
S A Y F A - 143 -

 



DEVLET ADAMLARININ ATATURK HAKKINDAKİ MESAJLARI 
 
Franklin D. Roosevelt 1928, ABD Başkanı: 
   “Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avurpa’nın en kıymetli ve en ziyade dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. 
   Bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal olduğunu söyledi.” 
 
   Vladimir İliç Lenin, 1921, Rus Lideri: 
   “Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki; iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. 
 


S A Y F A - 145 -

 


    O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. 

Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultan’ı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum.” 
 
    Winston Churcill, İngiltere Başbakanı, 1938: 
   “Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu’nu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O’nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye’nin Ata’sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir.” 
 
   ABD Bakanı John F. Kennedy, 10 Kasım 1963: 
   “Kemal Atatürk’ün ölümünün 25. yıldönümü anma törenine katılabilmekten şeref duymaktayım. 
    Atatürk bu yüzyılın büyük inşalarından birinin tarihî başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri 
görüşlü anlayışını ve bir askerî lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. 
   Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının işidir.” 
 
   Muhammed Ali Cinnah, Pakistan Devlet Başkanı (1954): 
    “Mustafa Kemal Atatürk, Müslüman dünyanın en büyük kahramanıdır. 
 


S A Y F A - 146 -

 


   O, Türkiye’yi kurmakla bütün dünya milletlerine Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. 
   Kemal Atatürk’ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder, önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hint Müslümanları bugünkü durumlarına hala razı olacaklar mı?” 
 
   Cavaharlal Nehru, Hindistan Başbakanı (1963): 
   “Kemal Atatürk veya bizim o zamanlar O’nu tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. 
   Türkiye’yi modemleştirme yolunda Atatürk’ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. 
   O’nun dinamizmi, yılmak ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyordu. O, doğuda modern çağın yapıcılarından biridir. O’nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyorum.” 
 
   General McArthur: 
   “Asker, devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye’nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.” 
 


S A Y F A - 147 -

 


   Habib Burgiba, Tunus Devlet Başkanı (26 Mart 1965): 
   “Sakarya savaşı, Sakarya zaferi yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum, acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim? O’nun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?” 
 
   Eyüp Han, Pakistan Cumhurbaşkanı (10 Kasım 1963): 
   “O, Müslüman dünyasında yeniden siyasî uyanış yönünde ileriye doğru cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi.” 
 
   Tahran gazetesinde çıkan haber (21 Kasım 1938): 
   “Bu gibi dehalar ancak görünüşte ölürler. Çünkü gerçekte ulusların anlayışlarında derin silinmez izler bırakan eserleriyle daima yaşarlar. Böyle insanlar bir kuşak için doğmadıkları gibi belirli bir devre içinde doğmazlar. Bu gibi insanlar ulusların bu nimetler kaynağından durmaksızın yararlanmalarına imkan vermek süretiyle yüzyıllarca ulusların tarihine egemen olacak insanlardır.” 
 
   Neue Freie Presse, Viyana: 
   “Büyük düşüncelerin adamı. .. Bir devlet mimarıydı.” 
...

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol