GİRİŞ ATATÜRK VATANDIR

23 , PROF. DR. HAYDAR BAŞ
2002 senesinden beri Turkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu
Mustafa Kemal in Ehl`i Beyt Soyundan geldiğini anlatıyoruz, kaleme alıyoruz.
Bu çalışmalarımızı bir yandan milletimizin Ata’sını doğru tanıması adına büyük bir hizmet olarak görürken, diğer yandan
da bir Osmanlı Paşasının annesine karşı atılan iftirayı def etme
anlamında bir Vazife kabul ediyoruz.
Maalesef Atatürk hakkında zehirlenmiş masum bir kesim var,
gerçekleri araştırmak yerine; duydukları ile yetinerek büyük
yanlışları doğru olarak kabul ediyorlar. `
Bazıları içinse Gazi ile ugraşmak esasen Türkiye Cumhuriyeti
Devleti ve bekası ile uğraşmak demek.
Bu eser, her ikisine de cevap vermektedir.
Gerçek Atatürk’ü kaleme almak, inanınız dünya ve ahiret vebalinden kurtuluştur.
24 , PROF. DR. HAYDAR BAŞ
Zira ileride belgeleri ile ortaya koyduğumuz şekliyle
Mustafa Kemal, hem ana hem baba tarafından soyu
Ehl-i Beyt’e dayanan; Kutbu’l-Aktab yani tasavvuftaki en büyük makama erişmiş büyük bir velidir.
Yokluk içinde gerçekleştirilen Kurtuluş Savaşı’nda elde edilen zafer de ancak böyle bir Allah dostunun eli ile gerçekleştiülebilir.
İmam Rıza’nın torunlarından olan Atatürk’ü bu zafere götüren güç, ceddi İmam Ali’nin elidir, İmam Ali’nin O’na olan manevî desteğidir. Araştırmalarımız sonunda ulaştığımız gerçekler; seyyid bir Ali Rıza Efendi ve Mevlana’nın hocası Şems-i Tebrîzî’nin soyundan gelen bir Zübeyde Hanım ortaya çıkardı.
Düşünebiliyor musunuz; kimin ailesinde bu kadar mübarek bir soy var ve kim hakkında bu aile hakkında ortaya atılan iftiralar kadar ağır ithamlarla karşılaşırsınız?
Yapılanlar Mustafa Kemal ile İmam Ali arasındaki bağı kesme gayretinden başka bişey değildir.
İngiliz ve Yunan ajanlar vasıtasıyla yayılan “() dinsiz dir Annesi ahlaksız bir kadındır” şeklindekı ığrenç iftiralar, bizim ortaya çıkardığımız belgeli ve yaşayan şahitlerin beyanlarından sonra hükmünü yitirmiştir.
Neredeyse 10 yıldır Atatürk’ün nesebini ve dindar kimliğini anlatıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı bizim gayretlerimize kayıtsız kalamayarak tek hutbe irad eden cumhurbaşkanının Atatürk olduğunu ifade etmeye başladı.
Bu gün zinanın AB’ye uyum Çerçevesinde kanunen serbest
HOŞGELDİN ATATÜRK 25
bırakıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Domuz eti kasaplık et lis-tesinde serbestçe Müslümanın sofrasına konulmak için satışa sunulabiliyor ve Hz. Peygamber’in ismini kelime-i şehadetten çıkardılar.
Şimdi bunları yapanlar hak olacak; hutbe irad eden, cami yaptıran, beş vakit namaz kılan ve Ehl-i Beyt soyundan gelen Atatürk dinsiz gösterilecek.
Bu büyük yalanlar, elhamdülillah sayemizde hükmünü yitirmiştir. İnanmız, bu dindar kimlik ile milletimizi yeniden tanıştırmamız, bir mânâda “Atatürk dinsizdir” diyerek aslında emperyaliz min karşısında dimdik duran lideri unutturmaya çalışanlara da set olacaktır.
Bugün bazıları Osmanlı arşivlerindeki belgelerden yola çıktıklarını iddia ederek gerçeği inkar etmekteler. Gerçekleri inkar etmek, Atatürk’ün manevî hatırasına hakaret etmektir. Bizim eserimizin farkı da burada ortaya çıkmaktadır.
Eseri kaleme alırken, Mustafa Kemal’in hayatını çok farklı eserlerden okuduk. Askerî dehasının yer aldığı eserlerde nedense Millî Mücadele’de canıyla ve malıyla O’nun yanında savaşan; gittiği yerlerde kendine destek olmak için O’ndan önce kürsüye çıkarak söz alan; ilk mecliste milletvekilliği yapan, hülasa, savaşı ve zaferi paylaşarak, genç Cumhuriyetin ilerlemesinde Mustafa Kemal ile omuz omuza gayret eden din adamlarını göremedik. Gazi’nin inancı üzerine yapılan birkaç çalışma dahi, askerliğinden ayrı tutularak verilmiş.
26 PROF. DR. HAYDAR BAŞ
Hal böyleyken, Ehl-i Beyt soyundan geldiği, İmam Ali Rıza’nın torunu bir baba ve seyyid bir anneden olan Mustafa Kemal’in, birkaç Çanakkale savaşı notu ve Çankaya yıllarında Hafız Yaşar ile geçen anekdotlarla değerlendirınenize imkan bulunmamaktadır.
Bu gerekçe ile, Önce Milli Mücadele’de O’nunla beraber hareket eden din adamlarını ele almak ve Mustafa Kemal’in hayatının içine dahil etmek gerekir.
Zira, O da tıpkı Yunan işgaline “gavur çizmesi altında ezilme. mek için” tepki veren Müslüman Türk milleti gibi dindardı ve Müslüman Türklerle Müslüman Türk olduğu için beraber hareket etnıiştir.
Eserimizin ilk bölümü, O’nun Ehl-i Beyt soyundan geldiğini, Bektaşî olduğunu, namaz kıldığını ve dindar bir devlet adarm olarak yaşadığını anlatan şahitlerin beyanlarından oluşmaktadır. Canlı şahitlerin beyanları, Osmanlı arşiv belgelerini saptıranların yazdığı düzmecelerden elbette daha gerçek ve kıymetli bir senettir.
Kıymetli dostlarımız, Ata ile ilgili anılarını bizlerle paylaştılar.
Bizlere ulaşarak Atatürk’le dedelerinin namaz kıldığını aktaran kardeşlerimiz oldu.
Bizden alınan destekle konuşulmaya başlanılan dindar Atatürk elbette bizleri çok memnun ediyor.
Ancak bu hakikatlerin, güzel anıların baskı veya çeşitli nedenlerle Cumhuriyet tarihi boyunca gizlenmesi de bir o kadar üzüyor.
Bu geç kalmış çalışma nedeniyle Ata’nın manevî şahsından Özür diliyor;
HOŞGELDİN ATATÜRK 27
Kutbu’l-Aktab olan seçilmiş bu insana ve ailesine karşı yaptığımız hizmette duasını bekliyoruz.
İşin içine girdikçe, Atatürk’e dil uzatılmasının iki yönünü görüyoruz. Birincisi, Sabiha Gökçen’in anılarından elde edindiğimiz bilgilere göre,
Gazi henüz hayatta iken O’na “dinsizdir” denihneye başlanmış. İkincisi ise, O’nu Kurtuluş Savaşı’na sevk eden özgürlük ve bağımsızlık fıkn'nin Fransız İhtilali’nden, Rousseau, Voltaire gibi yazarlardan etkilenmesi meselesi. ..
Her iki yalan da İngiliz ve Yunan ajanlarının faaliyetleri. .. 1930 senesinde Kurt Ziemke, “Die neu
Türkei/Yeni Türkiye” adında bir kitap yayınlamıştır. Şunları kaleme alır: “İngilizler Musul’da hedeflerine ulaşmak için bir yandan Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken, bir yandan Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek önlemlere başvurmuş lardır.
Yapılması gereken; Kemalist Cumhuriyetin hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı olduğu temasını ortaya atıp işlemektir.” Buradan “dinsiz Atatürk” yalanının 1930’larda ortaya atıldığı görülür.
Bu bilgi, Sabiha Gökçen’in hatılaralarında anlattığı, “Allah” demesine şaşırdığı “dinsiz Atatürk” ile örtüşmektedir.
Üstelik Atatürk, bunu Filistin’e sahip çıktığı meclis konuşmasında da dile getirir: “Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla itham
28 PROF. DR. HAYDAR BAŞ
edildik (suçlandık). Fakat bu ithamlara rağmen, Peygamberin son arzusunu, daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.
Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bu gün Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz.
Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayıklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”
1 Siz bugün “dindarım” diyen hangi siyasîde, Müslüman coğrafyalara bu şekilde canıyla bir sahip çıkış gördünüz?
Atatürk gerçek bir Müslümandı, hurafelere karşı savaşmıştı.
Böyle bir lidere ancak dinsiz olanlar, “dinsiz” diyebilir!
Mustafa Kemal’in, 28 Aralık 1919 günü Ankaralılara hitaben yaptığı konuşmaya bakınız.
Bu konuşmada bizzat kendisi, Mondros sonrası başlayan işgali ve Kuvva savunmasını uzun uzun anlatır.
Ve işgale İstanbul Hükümeti’nin sessiz kalışını özellikle vurgular.
Hatta Saray’ın İngilizlerle olan temaslarını da detaylandırır.
Aynı konuşmada, Damat Ferit Paşa’nın Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından alınan kararlara mani olmak için önce yapılanları “İttihatçılıktır” diye yaydığının; bu tutmayınca “Bolşevikliktir” diyerek Kuvva hareketini halkın gözünde küçük düşürmeye çalıştığının altını çizer.
Hatta “Damat Ferit, o dönemdeki resmi telgraflarında Bol- ________________________________
1 Ankara, Millî Arşiv, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü, 20 Ağustos 1937, dosya no: 030 10 266 793 25.
HOŞGELDİN ATATÜRK 29
şeviklerin Karadeniz’den takım takım Samsun, Trabzon ve dahile doğru yürüdüğünü, memleketi alt üst ettiğini resmen yayar” diyerek, Mustafa Kemal, Bolşevizm veya benzeri özgürlükçü hareketlerin temelinde, esasen İngiliz himayesini isteyen Damat Ferit’in olduğunu henüz 1919’da ifşa etmektedir.
Damat Ferit’in, 30 Mart 1919 günü İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrophe’a giderek bizzat hazırlamış olduğu gizli bir anlaşma taslağının Fransızca çevrimini sunduğunu; içeriğinde, son Osmanlı padişahı Mehmet Vahdettin’in “yabancılara karşı bağımsızlığını koruması, iç güvenliğini sağlaması için” Türkiye’nin on beş yıl süre ile İngiltere’ye sömürge ohnasını teklif ettiğini de hatırlatalım.
Mustafa Kemal hakkındaki eserlerin çoğunda Fransız Devrimi’nden ya da Bolşeviklikten etkilendiği yazarken, sizce bu yazarlar araştırma yapmadan özellikle yabancı kalemlerden alıntı ifadelerle Mustafa Kemal mantığından uzak şeyleri Türk milletine ve de Türk gençliğine empoze etmiş olmuyorlar mı?
Rahmetli Attila İlhan, “İnönü’nün Atatürk’ü” dernekle bunları kast etmemiş miydi?
Araştırmak, okumak, dinlemek zorundayız. “Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır” diyoruz.
Atatürk; devletini, vatanını, milletini ve dinini satmamış; bunlar konusunda pazarlığı söz konusu bile etmemiştir.
Müslüman ve dindar bir kimliğin dinsiz gösterilmesi O’nun kurduğu devletin de dinsiz olduğu yanılgısına insanları ikna içindir.
30 PROF.DR. HAYDAR BAŞ
Burada asıl sebep; kurucusu ve devleti dinsiz olan milletin de dinsiz olduğu yalanından hareketle Türk milletini de dininden kopardılar, onun tertemiz inancı ile mücadele ettiler.
İşin esasından haberi olmayanlar ise, İslam’ı savunacağız diye ciddi bir yanlışa düştüler; devleti, Atatürk’ü ve milleti inkar ettiler.
Bugün gelinen sonuç budur. Eserimiz, Gazi’nin, Mustafa Kemal olarak başlayan ve Ata'türk olarak sona eren hayatım, O’nunla, mücadelenin her anında yanında hayatı paylaşmış, silah ve kader arkadaşlarımn hatıratlarından yani orijinal kaynaklardan alıntılarla hazırlanmıştır.
Olayların, tarihe şahitlik edenlerin amlarmdan aktarılması da ayrı bir orijinalliktir.
Gazi’nin II. Meşrutiyet döneminden itibaren geçirdiği dönem leri, savaşları, özellikle O’nunla beraber o günleri görmüş arkadaşlarınm kaleminden aktardık.
Düşününüz; bir tarih yazılmış, ders kitaplarında gençlere sadece kağnılarla taşınan mermiler, kmalı kuzuların kahramanlıkları, açlık içinde savaşan Mehmetçik anlatılmıştır.
Oysa Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milleti, işgal güçleriyle olduğu kadar, içeride Saray ve Sadrazam ile de savaşmıştır.
Türk gençliği, dindar Atatürk’ü tanırken, aynı zamanda O’nun gençlik yıllarından itibaren verdiği vatan ve millet mücadelesine de gerçekleri bilerek tanık olsun istiyoruz.
Bizler, geleceğimiz olan genç nesillere, Sivas’tan ilk meclisi açmak için Ankara’ya giderken; benzin bulamayan, arabay takacak lastiği olmayan bir Mustafa Kemal’i de anlattık.
Erzurum ve Sivas Kongresi’ni, 1. Meclis dönemini, Cumhu-
HOŞGELDİN ATATÜRK 31
riyetin ilanını ve sonrasındaki gelişmeleri bilmeli geleceğimizin temınatı gençlerımiz. ..
Zira bugün buna da muhtacız. ..
24 yıl O’nun yanından ayrılmadan yaverliğini yapan Cevat Abbas, Anadolu’ya geçmekteki gerçek amacını şöyle ifade eder:
“Geniş yetkilerini muhafaza edebilirse başarıya çabuk ulaşacaktı. Kendisini vakitsiz israf ederlerse yine mücadelesine devam edecekti. Ancak, neticeye varmakta biraz geç kalacaktı.
Fakat, her iki halde de Atatürk’ün ana yurda ayak basar basmaz millete ilk parolası; 'ya istiklal ya ölüm’ olacaktı.” 2
_____________________________
2 Turgut Gürer, Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas Gürer: Cepheden Meclis’e Büyük Önder ile 24 yıl,5. Baskı, Gürer Yayınları, İstanbul, 2007, s.225.

