Hoşgeldin,Atatürk, Hoşgeldin Atatürk,Mustafa Kemal, Zübeyde,Çanakkale, Çanakkale Zaferi,

15.BÖLÜM



   

 
▪Lozan Antlaşması ve Azınlık Tarifi
     
▪Lozan’a Göre Kürtler de Müslümandır ve    
      Türk'tür
     ▪Döneminde Müslüman Devletlerle Hukuku
     ▪Atatürk’ün Maaşı

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 785 ☆

     LOZAN ANTLAŞMASI
    VE AZINLIK TARİFİ
 
 
    Türkiye’nin tapu senedi Lozan’dır. 
 
    Lozan Sulh Muahedenamesi, 24  Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanmıştır. 
 
    Nutuk’ta Mustafa Kemal Paşa, konferans görüşmelerinin iki dönem halinde 8 ay devam ettiğini yazar. 
 
    Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Belçika, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Yugoslavya arasında imzalanmıştır. 
 
    Şartlarına bakarsak: 
 
    1 - Fransızlarla imzalanan Ankara Anlaşması’nda çizilen sınırlar kabul edilmiştir. 
 
   2 - Irak sınırı: Musul üzerinde anlaşma sağlanamadığı için, bu 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 786 ☆

konuda İngiltere ve Türkiye hükümeti kendi aralarında görüşüp anlaşacaklardı. 
 
   3 - Türk-Yunan sının: Mudanya Ateşkes Anlaşması’nda belirlenen şekliyle kabul edildi. 
 
   4 - Adalar: Gökçeada ve Bozcaada özerk bir yönetime tâbi tutulmak şartıyla (Türkiye anlaşmanın bu maddesini uygulamadı) Türkiye’de, diğer adalar İtalya’ya kaldı. 
 
   5 - Türkiye-İran sının: Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Devleti arasında 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşmasına göre belirlenmiştir. 
 
   6 - Kapitülasyonlar tamamen kaldırıldı. 
 
   7 - Savaş tazminatları: İtilaf Devletleri 1.Dünya Savaşı’nda talep ettikleri savaş tazminatlarından vazgeçtiler.Yalnızca,Yunanistan’a Karaağaç bölgesi verildi. 
 
   8 - Osmanlı’nın borçları: Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. 
 
    Türkiye’ye düşen bölümün, taksitlendirme ile Fransız Frangı olarak ödenmesine karar verildi. 45-56. maddeler.. 
 
   9 - Boğazlar: Barış zamanı askerî olmayan gemi ve uçaklar Boğaz’dan geçebileceklerdi. 
 
    Boğazların her iki tarafı da askersizleştirilip, geçişi sağlamak için başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturuldu ve bu 
düzenlemelerin Milletler Cemiyeti’nin güvencesi altında sürdürülmesine karar verildi. 
 
    Bu hüküm, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 787 ☆

   10 - Yabancı okullar: Eğitimlerine Türkiye’nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırıldı. 
 
    11 - Patrikhane: Siyasî yetkilerinden arındırılarak İstanbul’da kalmasına izin verildi. 
 
   12 - Azınlıklar: Lozan’a göre, Mustafa Kemal’in azınlık tanımı, Müslüman olanların dışındakilerin azınlık sayılmasıdır. 
 
    Türkiye adına katılan İsmet Paşa, hatıratında azınlıklar bahsi için şunları yazar: 
 
    “Bu konuda Lozan’da büyük baskılara maruz kaldık. Cihan Harbi içinde bütün dünyaya karşı padişah hükümetinin yardımı ile haksız iftiralara uğradık. 
 
    Padişah hükümeti, millete tevcih edilen suçları kabul edip, birtakım insanlara yükleyerek, memleketi bu suçların bahanesi altında hazırlanan suikastlara karşı koruyabileeeğini zannetmiştir. 
 
    Karşımızda bulunan galipler, suçları bir defa memlekete yükledikten sonra onu yapanları adlarına ehemmiyet vermeksizin cezayı tabiatıyla millete yükleyeceklerdi. 
 
    Bu sebeple biz Lozan’da ekalliyetler meselesinden dolayı büyük sıkıntı çekmişizdir.” 486 
 
    Azınlıklara kötü davranıldığı konusu, devletlerin Osmanlı’ya müdahalesine bir bahanesi yapılmıştır. 
 
    Mesela, Lord Curzon Lozan Konferansı’nda yaptığı konuşmada gayelerinin, “Anadolu’daki Hıristiyan azınlıkları himaye etmek, mümkün ise kurtarmak, Ermeniler’e yurt sağlamak” olduğunu belirterek, Türkiye’deki himaye görmesi gereken azın
 
▪486 - İsmet İnönü, İsmet İnönü’nün Hatıraları Lozan Antlaşması, c. 1 , Yenigün Haber Ajansı Baskı Ve Yayıncılık, İstanbul, 1998. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 788 ☆

lıkları Rumlar, Yahudiler, Asuriler, Keldaniler, Nasturiler ve özellikle Ermeniler olarak göstermektedir. 487 

    Azınlıkların haklarına sahip çıkan devletler, onların yardımı ile hem Türkiye’nin iç işlerine müdahale, hem de bölücü faaliyetlerine yerli destek bulmuş oluyorlardı. 
 
    Katolikler Fransa, İtalya ve Avusturya; Protestanlar İngiltere, Almanya ve A.B.D., Ortodokslar da Rusya tarafından himaye ediliyorlardı. 
 
    Mustafa Kemal Paşa, daha Nutuk’un  ilk sayfasında Rum okullarından, Ermeni Patriği’nin kurduğu Mavri Mira’dan söz eder; Pontus tehlikesine değinir. 
 
   Ve Nutuk’un pek çok yerinde Ermenistan hayalinden, Kürdistan faaliyetlerinden bahseder. 
 
    Vilayât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti’nin amacını; “Cemiyetin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor. Tarihî ve ilmî olarak millî hakları savunmaya çalışıyor” diye özetler. 
 
    Yine Trabzon ve havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin Pontus devleti hayalini engellemek için kurulduğunu ifade eder. 
 
    Devletlerin müdahalesinin sosyal hayata yansımaları, Nutuk’ta, yeni Türk devletinden önceki dönem olarak anlatılır: 
 
    “Efendiler, malumdurki, yeni Türk devletinin yerini aldığı Osmanlı Devleti, Uhud-ı Atika (eski anlaşmalar) adı altında birtakım kapitülasyonların esiri idi. 
 
    Hıristiyan halkı birçok imtiyazlara ve istisnailiğe sahip bulunuyordu. 
 
▪487 - Cemil Bilsel, Lozan cilt 2, İstanbul 1933, s.93. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 789 ☆

        Osmanlı Devleti, Osmanlı memleketlerinde bulunan yabancılara karşı yargı hakkmı tatbik edemezdi; Osmanlı tebaasından aldığı vergiyi, yabancılardan almaktan men edilmiş bulunuyordu.

    Devletin hayatım kemiren ve kendi sınırları dâhilinde yaşayan azınlıklarla ilgili tedbirler ahnası mümkün değildi. . .488

    Çok çetin geçen müzakereler sonrasında anlaşmanm 38. maddesi şöyle kabul edilmiştir:

   “Türkiye hükümeti, doğum, milliyet, dil, soy veya din ayrımı yapmaksızm Türkiye halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini tam olarak korumayı yükümlenir.” 39. maddesi şudur:

    “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklular, Müslümanlarla özdeş medenî ve siyasî haklardan yararlanacaklardır.”

    Anlaşma’nın 40. maddesinde şu hüküm yer alır:

    “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları, hem hukuk bakırnmdan hem de uygulamada öteki Türk uyrukları ile aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır.

    Özellikle giderlerini kendileri ödemek üzere her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kumrular, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek
ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır.

    Batı Trakya’daki Türklerle, İstanbul’daki Rumların dışında, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumlar dışında Yunanistan’daki Türklerin mübadele edilmeleri kararlaştırıldı.

▪488 - Nutuk,2017, s.509. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 790 ☆

    Mübadele maddesi gereği; Batı Trakya’daki Türk azınlığı ile Istanbul’daki Rum azınlığı dışında Türkiye’de Yunanlı ve Yunanistan’da Türkiyeli kalmayacaktı. 
 
    Yani Türk, Kürt, Çerkez vs. etnik kimlikler üzerinden ayrıştırmalara gidilerek yapılmayan azınlık tanımı, Müslüman ve gayrimüslim olarak sınırlandırılmıştır. 
 
   Mustafa Kemal’in, inanç temeline dayalı azınlık tanımı, esasen Erzurum Kongresi’nde de vardır. 
 
    Erzurum Kongresi sonrasında alınan kararlardan 5’incisi, “Hıristiyan azınlıklara siyasî hâkimiyet ve içtimai dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez”dir. (Beyanname, madde: 4).489 
 
▪489 - Nutuk, 2017, s.61. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 791 ☆

     LOZAN’A GÖRE KÜRTLER DE  
     MÜSLÜMANDIR VE TÜRK’TÜR 
 
     Bir Bektaşî olan Atatürk, tıpkı Hacı Bektaş gibi, etnik kimlikleri İslam potasında eritrniş ve etnik ayrım yapmadan Müslüman olanların Türk olduğu bir kimlik ortaya çıkarmıştır. 
 
    Malum, Hacı Bektaş’ın Anadolu’ya geldiği dönemlerde, burada Keldani, Yezdani, Türk, Kürt vs. etnik kimlikler mevcuttu. 
 
    O, İslam hamuru ile yoğurarak burayı Türk ve Müslüman hale getirmişti. Mustafa Kemal’in Lozan’da, “azınlık olanlar, sadece gayri müslimlerdir” ayrımı da Hünkâr’ın geleneğinin devamıdır. Anadolu birliğinin de anahtarıdır. 
 
    Lozan’da yapılan tarihî millet tanımı; İngilizlerin, Kurtuluş Savaşı boyunca ve hatta günümüze kadar uzanan Kürtleri, “azınlıksınız” diyerek ayaklandırma çalışmalarının da önüne geçmiştir. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 792 ☆

    Zaten Mustafa Kemal, Kürtler üzerinden planlanan bölücü faaliyetlerin önünü henüz savaşın başında, 1919’da kesmiştir.

    Nutuk’ta, İngilizlerin tüm faaliyetlerine karşı Kürtlerin Türklerle beraber Kuvva hareketinde yer aldığının altını çizer:

    “. . . İngiliz koruyuculuğunda bağımsız bir Kürdistan kurulmasına ilişkin İngiliz propagandası ve bundan yana olanlar etkisiz kılındı. Kürtler de Türklerle birleşti. . .”

     Bakınız, Kürtlerin İslam temelinde diğer etnik kimliklerle beraber düşmana karşı savunma yaptığını, 15 Eylül 1919’da Malatya Mutasarrıfı Vekili vasıtasıyla Hacı Kaya ve Şatzade Mustafa ağalara yazdığı telgrafta şöyle vurgulamıştır:

    “Padişah ve millet hainlerinin aldatmalarına kapılarak, maazallah İslam arasında kan akıtılması ve günahsız zavallı Kürt kardeşlerimizden birçoğunun padişah askerleri tarafından telef edilmesi gibi, dünya ve ahiret pek acı bir akıbetin ortaya çıkmasınm engellenmesi emrinde geçen vatanperverane çalışmalannız, Sivas Genel Kongre heyetince takdire ve şükrana değer görülmüştür.

    Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça, Türk ve Kürdün yekdiğerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam eyleyeceği ve hilafet makamı etrafında sarsılmaz bir vücut halinde dâhil ve hariç düşmanlarımıza karşı demirden bir kale halinde kalacağı şüphesizdir. . .” 490"

    Garzan’da başkanlarından Cemil Çeto Bey’e, 13 Ağustos 1919 tarihli telgrafı İngilizlerin emellerini ortaya koymaktadır:

    “. .. Bildiğiniz ve bundan böyle      öğreneceğiniz gibi, ateşkesten

▪490 - Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2015, c.4, s.39. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 793 ☆

sonra İtilaf Devletleri devlet ve ulusumuzun haklarına hiç saygı göstermeyip, ülkemizi parçalamak ve doğu illerini Ermenilere vermek, Batı illerimizden İzmir gibi en bayındır yerleri Rumlara bağışlamak, Karadeniz kıyılarında bir Pontus hükümeti kurmak amaçlarına düştüler. 
 
   Bir yandan da İngilizler Diyarbekir ve yöresi halkını aldatarak türlü türlü biçimler vermeye kalkıştılar. .. 
 
    Birkaç güne değin bütün Batı Anadolu ve Rumeli illeri delegelerinden oluşmak üzere Sivas’ta genel bir kongre toplanacaktır. Böylece bütün ulus tek bir beden olarak haklarını savunacak hale gelecektir. 
 
   Yardım ve çabanızla o dolaylarda az zamanda örgütün, sunduğum tüzüğü hükümlerine uygun olarak oluşturulacağınıza ve İngilizlerin ulusumuzu parçalamaya ve yurdumuzu Ermeni ayakları altında çiğnemeye yönelik olan dolaplarına meydan verilmeyeceğine inanıyorum. 
 
    3. Ordu Eski Müfettişi.” 491 
 
    Hatta Mustafa Kemal, İngilizlerle beraber hareket eden Kürtlerin dinlerini satmış olduğunu vurgulayarak, Türk milleti tanımında yer alan Müslüman Kürt ve Türklerin Türk olduğu tezini daha 1919’da vurgulamaktadır: 
 
    “Kemah’ta eski milletvekili Sağırzadelerden Halet beyefendiye; 
 
    İngiliz koruyuculuğunda bağımsız bir Kürdistan kurulması amacıyla propaganda yapmakta olan İngiliz binbaşılarından Mister Noel’in, din ve uluslarını satmış Kürt beylerinden Ekrem, 
 
▪491 - Nutuk, c.3, 1989, s.1287. 
ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 794 ☆

    Kamran Ali, Celadet’le Malatya’ya geldiğini, İstanbul hükümetinin düşüncelerini yürüten Harput valisinin de bunlara katıldığı. . .

    Sivas, 9-9-1919, Mustafa Kemal.” 492

     Yine Nutuk’ta, Erzurum Kongresi’nden sonra Kürt aşiret liderlerinden bazılarına gönderdiği ve Ermenistan hayaline ve işgale karşı, bir millet olarak müdafaa çağrısında bulunduğu telgraflara yer verir.

    Mutki aşiret başkanı Hacı Musa Bey’e, 10 Ağustos 1919’da gönderdiği telgraf örneği şöyledir:

    “Saygıdeğer efendim,

    2. Ordu Komutanlığı’nda bulunduğum sırada ve pek ağır durumlarda aramızda oluşan gönül bağlarının değerli anılan her zaman bende saklı kalmıştır.

    (. ..) Bu arada son zamanlarda Bitlis’in düşmandan geri alın-masında orduya yaptığınız eylemli yardımın değeri, Mutki bölgesinin düşmana karşı korunmasında harcadığınız çaba ve çalışmaların önemi her zaman beğeni ve teşekkürle anılmaktadır. . .

    (. . .) Ne yazık ki, düşmanlarımızın bugün devlet ve ulusumuza karşı pek haince bir durum alarak ülkemizi tümüyle parçalamak, İslam dünyası için yüzyıllardan beri kanlarını akıtan ulusumuzun egemenlik hak ve bağımsızlığını elinden alarak köle durumuna düşürmek için çalıştıkları, atalarımızın bıraktığı anayurtta Ermenistan yapmaya çalıştıkları pek açık olarak görünüyor.

    Pek büyük üzüntülerle karşılanacak alçakça durumlardandır ki, ulusun gücüne dayanmayı yurt görevi ve gerçek ödev bilmesi gereken, İstanbul’daki hükümet tümüyle güçsüzlük ve miskinlik

▪492 - Nutuk, c.3, 1989, s.1313. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 795 ☆

içerisinde yönetiminin dizginlerini, etkileri önünde baş eğdiği düşmanlarımıza bırakıyor. . .

    (...) Birçok savunma derneklerinin katılmasıyla ulusu birleştirmek ve yaşamımıza kıymak isteyen düşmanlarımıza karşı güçlü bulundurmak amacı ile Erzurum’da bir kongre toplanmıştır... Yüksek kişiliğiniz de kongrenin oy birliği ile bu Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçildiniz. . .” 493

    Yine 13 Ağustos 1919 tarihli Bitlis, Kührevizade Şeyh Abdülbaki efendi hazretlerine yazılan telgraf şöyleydi:

    “Faziletlu efendim,

Yüce halifelik ve saltanat katının, yurt ve ulusumuzun içinde bulunduğu güç durum sizce bilinmektedir. . . Bugün için tek kurtuluş umarı ulusun birliğini bütün dünyaya göstermek ve haklarımızı ve kutsal bildiklerimizin ulusun göstereceği güç ile kurtarmaktır. ..
     3. Ordu Eski Müfettişi, Mustafa Kemal.” 494

    13 Ağustos 1919 tarihli başka bir telgraf ise,Şımaklı Abdurrahman Ağa, Dirşulu (Dirveşli) Ömer Ağa, Muşarlı Resul Ağa’ya çekilmiştir.

    “Yurtsever efendim” diye başlar;

    “Yüksek kişiliğinizin yüce halifelik ve saltanata olan bağlılıkları ve kutsal yurdumuzun Ermeni ayakları altında çiğnenmesine kesinlikle razı olmayacakları herkesçe bilinmektedir.

    (...) Örgütlerin o çerçeve uygulanmasının hızlandırılması ve
kolaylaştırılması(nı) ve dokuncalı düşman aşılanmalarına kesin

▪493 - Nutuk, c.3, 1989, s.1273-1275.
▪494 - Nutuk, c.3, 1989, s.1277. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 796 ☆

likle engel olmak konularında bilinen ulusal onur ve çabalarının verimlerini tam inancımızla bekler ve gözlerinizden öperim efendim.

   3. Ordu Eski Müfettişi, Mustafa Kemal.” 495

   Nurşinli büyük şeyhlerden Şeyh Ziyaettin Efendi’ye de 13 Ağustos 1919’da telgrafla Millî Mücadele’ye destek mesajı vermiştir: '

   “... Bugün halifelik katının, Osmanlı saltanatının ve kutsal yurdumuzun düşmanlarımızca nasıl incitilmekte ve doğu illerimizin Ermenilere armağan edilmesinde direnilmekte olduğu sizce bilinmektedir. Ulusa dayanmayan İstanbul’daki hükümetin bütün bu düşman saldırıları karşısında güçsüz ve geçersiz kalarak ulusun ve ülkenin haklarını savunamamakta olduğu gerçekleşmiştir. . .

    Ulusumuzun varlığını ve birliğini  bütün dünyaya göstermek ve haklarımızın tek yanlı ve kişisel kararlarla yok edilmesine izin veremeyeceğimizi anlatmak amacıyla övücünüz ben, resmi makam ve sanımdan sıyrılarak ulusun içinde ve ulusla birlikte çalışmaktan başka umar göremedim ve hemen askerlikten isteğimle ayrıldım. . .

   Erdemli kişilikleri derneğimizin en saygı değer üyelerinden bulunduğunuzdan, kutsal amacın elde edilmesi için herkesçe bilinen yardım ve çabalarınızın, örgütlerimizin o dolaylarda çabuklaştırılmasına ve dokuncalı düşman aşılamalarının yok edilmesine harcanacağına inanıyorum. ..

    3. Ordu Eski Müfettişi, Mustafa Kemal.” 496

▪495 - Nutuk,c.3. 1989,
s.1277-1278.
▪496 - Nutuk, c.3, 1989, s.1283. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 797 ☆


    Kansu, hatıratında Kürtleri ayaklandırmaya uğraşan İngiliz binbaşısı Noel hakkında, Sivas Valisi Reşit’in tel grafına yer verir:

    “10 Eylül 1335 (1919).

    Evvela intisalim hakkındaki irade-i seniye-i hazreti hilafetpenahinin resmen tebliğini rica ederim.

    Saniyen suret-i mevsukada haber alındığına göre vali-i lahik Galip Bey’in Sivas’a beraber girmek üzere Malatya’da birtakım eşkıya ve eşirrayı başına toplamak ihanetinde bulunduğu görülmesi üzerine derdestine teşebbüs olunmuş ise de, refakatinde bulunan İngiliz binbaşısı Noel, Malatya Mutasarrıfı Bedirhanilerden Halil ve mazhar-ı teshilat olmaları için taraf-ı devletlerinden yedlerine vesika verilen Kamuran ve Celadet ve Diyarbekirli Cemil Paşazade Ekrem Bey’lerle beraber Kahte istikametine doğru firar etmişler ve el’an takip edilmekte bulunmuşlardır. . .

    Sivas Valisi Reşit.” 497 Nutuk’ta, 9.9.1919 tarihli 62 no’lu belge aynı konuyu anlatır:

    “. .. Bağımsız Kürdistan kurulması propagandası yapmakta olan İngiliz binbaşısı Mister Noel, yanında Mevlanzade Rifat, Bedirhanlılardan Kamran, Celadet ve Cemilpaşazade Ekrem Beyler adlarındaki kişilerle Malatya’ya gelerek Elaziz Valisi Ali Galip Bey de kendilerine katılarak, Bedirhanlılardan olan Sancak Mutasarrıfı Halil Bey’le birlikte ulus ve yurdun kötülüğüne işler çevirmeye yeltendikleri ve sözde postayı vuranlan izlemek amacıyla çevreden Kürtler getirtmeye kalkıştıkları haber alındığından. . .” 498

▪497 Kansu, 1997, c.2, s.351.
▪498 Nutuk, c.3, 1989, s.1310-1311. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 798 ☆

    Yukarıda Said Molla’nm İngiliz ajanlığı yaparken yazdığı mektupları verdik. Bu mektuplara göre Molla Said ile İngilizler arasında bir rahipten; rahip Frew’den bahsedilir.

    Mustafa Kemal Nutuk’ta, Kürt aşiretleri kışkııtnıakla görevli bu rahibe yazdığı bir mektuba yer verir:

    “. . . Efendiler, bütün bu gizli tertibat kaynaklarının, Rahip Frew’in kafasında toplandığı ve oradan din kardeşlerimiz olacak hainlerin kafalarına akıtılarak fiiliyata dönüştüğü tahmin olunduğundan, Rahip Frew’in bir zaman için olsun bu işlerden uzak kalmasını sağlar düşüncesiyle bizzat kendisine bir mektup yazdım. Mektubun iyi anlaşılabilmesi için bizzat şu bilgiyi de ilave edeyim ki, ben Mister Frew ile İstanbul’da bir iki defa görüşmüş ve tartışmıştım. Frew’e Fransızca gönderdiğim mektubun Türkçesi şudur:

    Mister Frew’e,

    Zat-ı âlinizle Mösyö Martin’in vasıtasıyla yaptığımız görüşmelerin hatırasını memnuniyetle muhafaza etmekteyim.

    Senelerce memleketimizde ve milletimiz arasında yaşamış olan zat-ı âliniz, hakkımızda en doğru fikir ve kanaatleri taşıyacağınızı ümit ederdim.

    Hâlbuki, ne yazık ki, İstanbul çevresinde sizinle temasa geçen bazı gafıl ve menfaat perest kimselerin sizi yanlış istikametlere sevk ettiklerini pek büyük bir esefle anlıyorum.

    Bunlar arasında Said Molla ile takip ve tatbikine başladığınız, güvenilir kaynaklardan haber alınan planın, İngiltere milletinin cidden kabul edemeyeceği bir mahiyette olduğunu arz etmekliğime müsaadenizi rica ederim. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 799 ☆

   Milletimiz, Said Mola’nın değil, fakat gerçek vatanperverlerimiz gözüyle görüldüğü takdirde böyle planların artık memleketimiz ve milletimiz üzerinde tatbik alanı kalmadığına kolaylıkla hükmolunabilir. 
 
    Nitekim daha bugünlerde yaşanmış olan Adapazarı ve Karacabey hadiselerinin başarısızlığa uğramış olması sözümüzü teyide kâfidir. Fakat buna ne hacet vardı? 
 
    İngiliz subayı Noel’in,Diyarbakır havalisinde Müslüman Kürt halkını kışkırtmak için birçok kez çalıştıktan sonra, Malatya’da eski Elaziz Valisi Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil beylerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı olay, netice itibarıyla medeniyet dünyasına karşı utanç verici değil midir? 
 
    Said Molla vasıtasıyla Adapazarı’na gönderilen iki bin liranın yakında müspet netice vereceği hakkındaki vaadin asılsızlığını olaylar size ispat etmiş olacağmdan fazla söze lüzum görmem ” 499 
 
     Aynı dönemde, Said Molla’nın da içinde bulunduğu guruba Kürt Teali Cemiyeti kurdurulmuştur. 
 
    Said Molla’nın Kuvva hareketine ve Mustafa Kemal’e hainlikleri ve İngilizlerle işbirliği, Said Molla ve Said Nursi ile ilgili bölümlerde detaylı şekilde verilmiştir. 
 
    Kürt Teali Cemiyeti hakkında 1919 senesinde İngiliz Tuğgeneral J . Dunkan raporunda, “Kürt Teali Cemiyeti’nin İngilizlerin desteği ile bağımsız Kürdistan” için mücadele ettiğini Diyarbakır, Dersim, Siirt, Harput ve Malatya’da şubelerinin olduğunu yazar. 500“ 
 
   Milletimiz, Said Mola’nın değil, fakat gerçek vatanperverlerimiz gözüyle görüldüğü takdirde böyle planların artık memleketimiz ve milletimiz üzerinde tatbik alanı kalmadığına kolaylıkla hükmolunabilir. 
 
    Nitekim daha bugünlerde yaşanmış olan Adapazarı ve Karacabey hadiselerinin başarısızlığa uğramış olması sözümüzü teyide kâfidir. Fakat buna ne hacet vardı? 
 
    İngiliz subayı Noel’in,Diyarbakır havalisinde Müslüman Kürt halkını kışkırtmak için birçok kez çalıştıktan sonra, Malatya’da eski Elaziz Valisi Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil beylerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı olay, netice itibarıyla medeniyet dünyasına karşı utanç verici değil midir? 
 
    Said Molla vasıtasıyla Adapazarı’na gönderilen iki bin liranın yakında müspet netice vereceği hakkındaki vaadin asılsızlığını olaylar size ispat etmiş olacağmdan fazla söze lüzum görmem ” 499 
 
     Aynı dönemde, Said Molla’nın da içinde bulunduğu guruba Kürt Teali Cemiyeti kurdurulmuştur. 
 
    Said Molla’nın Kuvva hareketine ve Mustafa Kemal’e hainlikleri ve İngilizlerle işbirliği, Said Molla ve Said Nursi ile ilgili bölümlerde detaylı şekilde verilmiştir. 
 
    Kürt Teali Cemiyeti hakkında 1919 senesinde İngiliz Tuğgeneral J . Dunkan raporunda, “Kürt Teali Cemiyeti’nin İngilizlerin desteği ile bağımsız Kürdistan” için mücadele ettiğini Diyarbakır, Dersim, Siirt, Harput ve Malatya’da şubelerinin olduğunu yazar. 500“ 

 ▪499 - Nutuk, 2017, s.231-232. 
▪500 - Salahi Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, cilt 1,Türk Tarih Kurumu Yayınları Ankara, 2008, s.52, İDA, FO 371/4191/91082: İngiliz askerî istihbarat şefinin İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gizli yazısı. Londra, 17/6/1919. 
ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 801 ☆

    DÖNEMİNDE MÜSLÜMAN   
    DEVLETLERLE HUKUKU 
 
    Atatürk’ün hayatı incelendiğinde; 
 
    Hıristiyan Batı’nın işgal ettiği Anadolu coğrafyasmı kurtarmak için onlarla savaşan, 
 
    Hitabetinde Müslüman Türk’ü yücelten, 
 
    Gerçek İslam’ı ve gerçek din âlimlerini öven ve yanından ayırmayan, 
 
    Kur’an okuyan, namaz kılan, oruç tutan bir lider çıkar karşımıza. 
 
    Ve farkında mısınız bu lider, döneminde hiçbir Müslüman devlete savaş açmadığı gibi, Kurtuluş Savaşı ile ezilen Müslüman devletler için bir örnek olmuştur. 
 
    Bu örnek oluşta Batı’nın emperyalist yayılmacı zihniyetine karşı bir başkaldırı ile onlara sahip çıkış da vardır. 
ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 802 ☆


    Ancak bu sahip çıkış, enkazından yeni bir devleti oluşturduğu Osmanlı dönemindeki siyasetten farklı bir seyir izlemiştir. 
 
    Adeta o dönemin Türkiye’si, Arap İslam devletlerine, şimdiki Türk cumhuriyetlerine, İslam âlemine bir ağabey olmuştur. 
 
    Bakınız, Osmanlı padişahlarının siyasetlerini nasıl eleştirir: 
 
   “. .. Efendiler, Osmanlı tarihini tetkik edersek görürüz ki, bu bir milletin tarihi değildir. Milletimizin mazideki halini ifade eden bir şey değildir. Belki milletin ve milletin başına geçen insanların hayatlarına, ihtiraslarına, teşebbüslerine ait bir hikâyedir. .. Belki devletin ve milletin başına geçen insanların kendilerine mahsus siyasetleri vardı veyahut hiç siyasetleri yoktu. 
 
    Mesela, Fatih Sultan Mehmet, kendi ecdadından tesis etmiş olduğu Osmanlı Devleti ile Selçuklu Devleti tacına tevarüs etmişti ve İstanbul’un fethiyle Şarkî Osmanlı İmparatorluğu’na da tevasü etmişti. (genişlemişti). Bundan sonra garba doğru tevasü (genişlemek) istiyordu. 
 
    Fatih arzu ediyordu ki, Roma’yı da alsın ve Garbî İmparatorluğu tacını da başına koysun. 
 
    Birçok Avrupa ülkeleri zaptolundu fakat oralarda İslam anasırı yoktu; milet-i muhtelife (değişik milletler) vardı. 
 
    Denilebilir ki, Fatih’in siyaseti bir Garp siyaseti idi. . . 
 
    Fatih’in ölümünden sonra Bayezid başka bir siyaset takip etti. Bu siyasetin rengi kabili ifade değildir. Bayezid çok mütedeyyin ve itikadı taassub derecesinde idi. Fatih’in siyasetini takip etmedi. . . 
 
   Sonra Yavuz Sultan Selim geldi. O da başka bir siyasete tevec

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 803 ☆

cüh etti. Garp siyasetini bıraktı. Şark siyaseti, ittihad-ı İslam (Müslümanların birleşmesi) siyaseti takip etti. İran istikametinde nüfuzu iktidarını ibraz etti ve Mısır seferi neticesinde de hilafeti aldı.

    Vefatında yerine geçen Kanuni başka bir siyaset takip etti.Yani hem Şark, hem Garp siyasetini takip eyledi, iki cepheli siyaset. . .

   Belli başlı dört sultandan başka diğerlen'ni nazar-ı itibare alırsak onların hiçbir siyaset takip etmedikleri görülüyor.” 501'

    Atatürk özellikle Müslüman dünya  ile yakın ilişkiler kurmuş; onlara örnek bir lider haline gelmiştir. Bu örnek oluş Türk ve Müslüman kimliğin öne çıkarıldığı; diğer halkların haklarına saygılı, onları egemenlik altına almak üzerine kurulu olmayan, bağımsızlıklarına saygılı bir dış politikadır.

    Bir Bektaşî olan Atatürk’ün Şii dünyanın başı İran’ın şahı Rıza Pehlevi ile olan dostluğu bilinmektedir. Öyle ki, Şah Pehlevi Atatür ’e “menim birader” diyecek kadar yakın hissetmektedir kendisini. . .

   Bakmız, henüz Meclis yeni açıldığı zamandan bahsediyoruz. 1920 senesinden... Siz hangi “dinsiz” Atatürk’ten bahsediyorsunuz.

    Atatürk, henüz 1920 senesinde, İslam devletleri ile ileride kurulabilecek birlikteliklerden bahsediyor.

    Ülkeyi işgal eden güçleri şuurlu bir şekilde haçlı olarak vasfeden ve işgali haçlı işgali olarak değerlendiren Atatürk, İslam devletleri ile inanç temelinde birleşerek birliktelikler kurmaktan söz ediyor.

▪501 - Arı İnan, Mustafa Kemal'in Eskişehir İzmit Konuşmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara , 1982, s.27-28. 

 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 804 ☆

   24 Nisan 1920’de Meclis yeni açıldığında, savaş devam ederken, Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda söylediği sözlerdeki ölçüye, İslam âlemine bakışına dikkat ediniz:

    “... Maddî ve manevî kuvvetler karşısında bütün cihan ve Hıristiyan siyasetinin en şiddetli hırslarla haçlı muharebesi yapmasına karşı sınır haricinde bize yardımcı olacak, birer dayanak noktası teşkile edecek kuvvetleri düşünmek mecburiyeti de pek tabii idi.

   İşte haricen ifade etmemekle beraber, hakikatte bu dayanak
noktasını aramaktan geri durmadık. 
   Bittabi, selamet ve kurtuluş için yegâne kaynak İslam âleminin kuvvetleri olmuştu.

   İslamiyet âlemi birçok bakımdan, milletimizle devletimizin bağımsızlığıyla yakından ve fevkalade bir sürette alaka ve dinî bağlılığı olmakla ve bu veçhile bütün İslam âleminin mânen bize yardımcı ve destek olduğunu zaten kabul ediyoruz.

   Düşmanların maddî kuvvetleri karşısında biz de bu manevî kuvvetlerin maddî tecelliyatına gelmek zaruretinde idik.

   Dolayısıyla evvela, sınırımızla temasta bulunan bölgedeki dindaşlarımızla temasa gelmek lazım geldi.

   Ondan sonra doğuda Kafkasya İslam milletleri ve batıda Batı Trakya; bunların hepsiyle muhtelif sürette münasebetlere girişmiş bulunuyoruz.

    (...) Herhalde Suriyeliler, herhangi bir yabancı devlet ile munasebetinin kendileri için neticede esaret olacağına kani oldular. ..

   Dedik ki: Birlik kuvvet teşkil edeceğinden, bütün İslam âleminin mânen olduğu gibi maddeten de, müttefik ve birleşmiş ol-


 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 805 ☆


masını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde ve millî hakimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler. Bizimle anlaşmanın veya ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz.

    (...) Irak’a gelince: Irak’ta İngilizlerin muameleleri İslam ahaliyi fevkalade gücendirmiş oldu. . . Fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık. Ettiğimiz kendi dâhilinizde, kendi kuvvetlerinizle, kendi mevcudiyetinizle bağımsızlığınızm teminine çalışıyoruz.

    Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mani kalmaz.

    (. . .) Malumunuz Kafkasya; Kuzey Kafkasya, Çerkezistan, Gürcistan ve Ermenistan parçalarından meydana gelmektedir. Çerkezler başından beri fevkalade hassas bulundular, herhalde eskiden beri kendi vatanları olan Kuzey Kafkasya’da bağımsız yaşamak arzusunu, zevkini duymuşlar ve bunun için çalışmakta
bulunmuşlardır.

    Rusya malum ahvali Kuzey Kafkasya’daki bu emellerin bir an evvel tecelli mevkiine geçmesi için Çerkezleri teşvik etmiştir. . .

    Kendi hayatlarını, kendi mevcudiyetlerini Türkiye’nin kurtuluşu, mevcudiyeti ve bağımsızlığı ile yakından alakadar görmüşler ve buraya gönülden bağlanmışlardır.

    Oradaki dindaşlarımıza tavsiyemiz dahi yine kendi dahillerinde yine kendi kuvvetleriyle mevcudiyetlerini göstermek ve ispat etmek ve ondan sonra İslami bölgeler...yapabilecekleri sürette birleşmek noktası olmuştur. . .”502

 

 

▪502 - Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2015, c.8, s.79-81. 

 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 805 ☆

masını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde ve millî hakimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler. Bizimle anlaşmanın veya ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz. 
 
    (...) Irak’a gelince: Irak’ta İngilizlerin muameleleri İslam ahaliyi fevkalade gücendirıniş oldu. .. Fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık. Ettiğimiz kendi dâhilinizde, kendi kuvvetlerinizle, kendi mevcudiyetinizle bağımsızlığınızın teminine çalışıyoruz. 
 
    Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mani kalmaz. 
 
    (. . .) Malumunuz Kafkasya; Kuzey Kafkasya, Çerkezistan, Gürcistan ve Ermenistan parçalarından meydana gelmektedir. Çerkezler başından beri fevkalade hassas bulundular, herhalde eskiden beri kendi vatanları olan Kuzey Kafkasya’da bağımsız yaşamak arzusunu, zevkini duymuşlar ve bunun için çalışmakta bulunmuşlardır. 
 
    Rusya malum ahvali Kuzey Kafkasya’daki bu emellerin bir an evvel tecelli mevkiine geçmesi için Çerkezleri teşvik etmiştir. . . 
 
    Kendi hayatlarını, kendi mevcudiyetlerini Türkiye’nin kurtuluşu, mevcudiyeti ve bağımsızlığı ile yakından alakadar görmüşler ve buraya gönülden bağlanmışlardır. 
 
    Oradaki dindaşlarımıza tavsiyemiz dahi yine kendi dahillerinde yine kendi kuvvetleriyle mevcudiyetlerini göstermek ve ispat etmek ve ondan sonra İslami bölgeler... yapabilecekleri sürette birleşmek noktası olmuştur. . .” 502 
 
▪502 - Atatürk'ün Bütün Eserleri, 2015, c.8, s.79-81. 
 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 806 ☆

    Buradaki İslam birliği fikri Atatürk’ün gizli vasiyetinde bahsi geçen Birleşmiş Milletler benzeri bir yapının hazırlanması ve hilafetin bu devletler arasında sıra ile uygulanması fikrine de uygundur. 
 
Atatürk’ün devletlerle olan ilişkilerinde inanç esaslarına göre, 
 
    İslam devletlerini yakın görmesi elbette ondaki Müslümanlık hislerinin kuvveti ile alakalıdır. 
 
   Bugün Türk siyaseti, yarım asırdan fazla bir zamandır “bir Hıristiyan birliği” olduğunu defaatle ifade eden Avrupa Birliği’ne girmeye uğraşadursun veya koltuk için önce okyanus ötesinden icazet arasın, Atatürk, Müslüman Türk olduğunu ısrarla her ortamda vurgulamış ve ilişkilerinde bunu ölçü edinmiştir. 
 
    Atatürk şuurlu, gerçek bir Müslüman’dır. Onun Bolşevizm’den etkilendiğini uyduranlara kendisi şu konuşmasında nasıl cevap veriyor: 
 
    “... Yüksek malumunuz, Bolşeviklerin kendilerine mahsus birtakım esasları görüşleri vardır. Ben şahsen bütün açıklığıyla ve teferruatlarıyla bunlara vâkıf değilim ve yakın zamana kadar 
 
    Bolşevikler nereye temas ederse, nereye gelirse, daima kendi görüşlerini kabul ettirme azminde idiler. 
 
    (. . .) Milletimizin âdetleri, dinî gelenekleri ve memleketimizin icapları vardır ki; biz her ne yaparsak kendimizi, kendi âdetimizi, dinî gereklerimizi nazarı dikkate tutmak, ona göre kendimize mahsus esaslar koymak mecburiyetindeyiz. . .”503 
 
    Kendileri dinsiz olanlar, olaylara bakışında böyle bir ölçüye sahip olan Atatürk’ü yıllarca bize “dinsiz” diye yutturdular. 
 
   16 Mart 1920’de İstanbul malum işgal edilmiştir. 
 
▪503 - Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2015, c.8, s.82. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 807 ☆

    Mustafa Kemal, 17 Mart 1920’de “İslam âlemine beyanname” adı ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye namına bir beyanname yayınlayarak, Hıristiyan haçlı ittifakı ile gerçekleşen işgale karşı İslam âlemine çağrıda bulunmuştur: 
 
    “Mukaddes İslam hilafetinin yüksek merkezi olan İstanbul, Meclis-i Mebusan ve bütün resmi hükümet mümessillerine de el konulmak süretiyle, resmen ve cebren işgal edilmiştir. Bu tecavüz Osmanlı saltanatından ziyade, hilafet makamında hürriyet ve bağımsızlıklarının yegâne dayanağını gören bütün İslam âlemine yapılmıştır. 
 
    (. . .) Mısır’ın on bine varan aziz şehitlerine, Suriye ve Irak’ın binlerce fedakâr olan muhterem evladına, Azerbaycan’ın, Kuzey Kafkasya’nın, Türkistan’ın, Afganistan’ın, İran’ın, Hind’in, Çin’in velhasıl bütün Afrika’nın ve bütün doğunun bugün büyük bir birlik heyecanı ve derin bir kurtuluş emeli ile titreyen, ortak fikirlerine havale edilmiş olan bu aşağılayıcı darbe ve tecavüzün, düşmanlar tarafından tahmin edildiği gibi maneviyatı haleldar etmek değil, belki bütün şiddetiyle mucizeler gösterecek bir gelişme kabiliyetine mazhar eylemek neticesini doğuracağına şüphemiz yoktur. 
 
    Osmanlı millî kuvvetleri hilafet ve saltanatın uğradığı zincirleme suikastların başladığı günden beri devam eden samimi birlik ve dayanışma içinde vaziyeti bütün vahametine rağmen aziz ve metanetle karşılamakta ve bu son haçlı hücumlarına karşı, bütün dünya İslamlığının ortak mukavemet hissiyatına emin olmaktan doğan bir yardım hissiyle azim ve imanın etken olduğu mücahedede, İlahi inayet ve muvaffakiyete mazhar olacağına itimad eylemektedir. .. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 808 ☆

   Cenab-ı Hakk’ın mukaddes mücahedelerimizde cümlemize İlahi yardımlarını göndermesini ve Ruhaniyet-i Peygamberine dayanan birleşik teşkilatımıza yardımcı olmasını niyaz ederiz.” 504 
 
    Bütün bu yaklaşımlardan sonra O’nun Hıristiyan âleminden etkilendiğini nasıl söyleyebilirler? 
 
    Millî Mücadele’nin temeli, bu zihniyete karşıdır. 
 
    Yine, 29 Kasım 1920’de Necef Arap hükümeti heyetine şunu yazmıştır: 
 
    “. .. Cenab-ı Hak, uzak memleketteki mümin kardeşlerimizin halis ve tam bir iman ile sevgili vatanına bağlı bulunan hepsini İlahi yardımlarına mazhar ve İslam camiasını her yerde arzu fahr buyursun, âmin. 
 
    Buradaki ahvalimize gelince, İngilizlerin yardımıyla donatılmış olan Ermenistan’ın ordularını Hakk’ın yardımı ve inayetiyle hezimete uğratarak, bu inatçı düşmanı barış talebine mecbur eyledik.Yunan hainleri de inşaallah yakında bu akıbete uğrayacaklardır. 
 
    Bağdat’ta İngiliz eliyle vücut bulmuş hükümetin kısa ömürlü olduğuna hükmediyoruz. 
 
    (. . .) Afrika mühim kıtasında milyonlarca manevî evladı olan Kadiri büyük şeyh Ahmedü’ş-Şeriü’s-Sunusi Hazretleri de, Elcezire’nin güneyine doğru hareket etmişlerdir. .. 
 
    (...) Iraklı din kardeşlerimizin ulvi maksatlarına nail olmaları için elden geleni hiçbir vakit sakınmayacağımızdan katiyen emin olunuz. . .” 505 
 
▪504 - Atatürk'ün Bütün Eserleri, 2015,c.7, s.138-139. 
▪505 - Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2015, c.10, s.122. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 809 ☆

   Birinci İnönü Zaferi’nden sonra tebrik eden Afgan Sefirine Atatürk şöyle demiştir:

    “İslamları en kuvvetli kardeşlik bağıyla kendisine bağlayan Afganistan’ın İslam sevgisini dile getiren ve iki kardeş memleket arasında doğrudan doğruya bağlantı kurmak mutlu imkânını yaratan yüksek heyetinizi vatan toprağında kabul etmek iftihar ve sevinmemize sebep olmuştur.

    Ulu Tanrı’dan dileriz ki, yüksek heyetinizin memleketimize ayak basması, iki dost ve kardeş memleketi birbirine bağlamaya vasıta ve memleketlerimizin geleceği için daima bir hayır ve saadet sebebi olsun.” 506

    Atatürk,1931 Haziran’ında, Irak Kralı Faysal Türkiye’yi ziyaret etmiş, Başbakan Nuri Said Paşa da Ankara’da görüşmelerde bulunmuştur.

    Atatürk döneminde, 8 Temmuz 1937’de Sadabat Paktı imzalanmıştır.

    Dört Müslüman devlet arasında imzalanan bu barış paktında, Türkiye, Irak, İran ve Afganistan birbirlerine saldırıdan kaçınmayı ve bölgede barışı tesis etmeyi imzalamıştır.

    Bugün de olduğu gibi bir Filistin meselesi vardır ve Atatürk tavrını çok net olarak ortaya koymuştur.

    20 Ağustos 1937’de Meclis’te konuyla ilgili olarak şu konuşmayı yapar: “Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklâl kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayan-ı tesadüftür.

▪506 - Atatürk’ün Bütün Eserleri, 2015, C.11”, s.132. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 810 ☆


    Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. 
 
    Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. 
 
    Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. 
 
     Biz şimdiye kadar dinsiz ve  İslamiyet’e lakayt olmakla itham edildik (suçlandık). 
 
    Fakat bu ithamlara rağmen, Peygamberin son arzusunu, daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin’in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar, bugün Allah’ın inayeti ile kuvvetliyiz. 
 
     Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk 
adımda bütün İslam âleminin ayıklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur.”507 
 
    O’nun İslamiyet’e ve o dönemde esir olan halifeye karşı başlattığı Kurtuluş Savaşı, o tarihlerde İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da takdirle karşılanmıştır. 
 
    Hindular, Atatürk’ü, İngilizlere karşı bağımsızlık hamlelerinde bir örnek kabul etmişler; Müslüman Hintliler de İslamiyet’i ve halifeyi savunduğu için Atatürk’ün yanında yer almışlardır. 
 
▪507 - Ankara, Milli Arşiv, İçişleri Bakanlığı
Matbuat Umum Müdürlüğü, 20 Ağustos 1937,
dosya no: 030 10 266 793 25. 

      ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 811 ☆

   O tarihlerde Hindistan, Mustafa Kemal’i,   “İslamiyet’in kılıcı” ilan etmiştir. 
 
    Hatta kongre karan ile halktan paralar toplanmış, Türkiye’ye gönderilmiştir. 
 
    Hindular, “Ankara’ya yardım fonu”; Müslüman Hintliler, “hilafet fonu” oluşturmuş; toplanan paralar bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın şahsı adına gönderilmiştir. 
 
    Gönderilen paranın miktarı ve hangi tarihte gönderildiği Cumhurbaşkanlığı Arşivi’ndeki belgelerde mevcuttur. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 812 ☆

“Türk İstiklâl Harbi İdari Faaliyetleri” isimli 1975 tarihli eserde yardımların dökümü verilmektedir: 

Sıra

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14

 İngiliz  lirası

26 bin
 6 bin
4 bin
5 bin
10 bin
 5 bin
 20 bin
 5 bin
 5 bin
 4 bin
 6 bin
 5 bin
-400-tl
 5 bin



Toplam:
106.400

Türk lirası

 144.400
 36.300
 25.320
 32.300
 64.600
 32.300
 131.500
 33.150
 32.100
 26.800
 42.100  
35.500
 2.904
 35.900



675.494
[508]
 

Tarihi

26 ARALIK 1921
6 ŞUBAT 1922
18 ŞUBAT 1922
20 ŞUBAT 1922
22 ŞUBAT 1922
2 MART 1922
28 MART 1922
18 NİSAN 1922
2 MAYIS 1922
31 MAYIS 1922
26 HAZİRAN 1922
5 TEMMUZ 1922
17 TEMMUZ 1922
12 AĞUSTOS 1922

  ▪508 Ali Güler,2013 .s.160

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 813 ☆

   ATATÜRK’ÜN MAAŞI 
 
   Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili araştırmalarımız esnasında malî durumu ve vefatındaki banka hesaplarıyla ilgili bilgilere de ulaştık. 
 
   Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve ilk Reis-i Cumhuru, elindeki imkanları kendi menfaatine sarf etmek, şahsî hesabına aktarmak bir yana, bazı aylar giderlerinin gelir kalemini aşması nedeniyle borç dahi almak durumunda kalmış. .. 
 
    Köşk’teki görevli personelin yeme içme giderleri ile Köşk’ün diğer masraflarmın dahi Atatürk tarafından karşılandığını biliyor muydunuz? 
 
   Gelen misafirlerle beraber sadece bir günde neredeyse 90-100 kişinin köşkte sabah ve akşam yemek yediğini bir düşününüz. . . 
 
   Veya seyahatlerinde devletçe kendilerine yalnız tren veya 
 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 814 ☆

  vapur gibi vasıtaların temin edildiğini,diğer bütün masrafların Mustafa Kemal Paşa tarafından karşılandığına ne dersiniz?

Mustafa Kemal, Latife Hanım’dan ayrıldıktan sonra ölünceye kadar bu ağır masraflarının takibi işini yürüten Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, anılarında bu hususta şunları yazar:

    “. .. Hele hele İstanbul’da bulunduğumuz aylarda, elimize geçen maaş ve tahsisatı masrafları karşılamaz olurdu, borçlanırdık ve sıkıntıya düşerdik.

   Böyle durumları kendilerine izah etmeye çalıştığım zaman, sözümü keser, gülümseyerek, “Peki peki, Ankara’da kendimizi biraz sıkar, açığı kapatmaya çalışırız’ der geçerdi.

    Filhakika, Ankara’da masraf daha az olduğundan birkaç ay için de vaziyeti düzeltirdik.”

   Atatürk, Cumhurbaşkanı olarak 1927 senesine kadar ayda 5 bin lira maaş ve 7 bin lira olağanüstü ödenek olmak üzere toplam 12 bin lira maaş almıştır.

     1931 senesinde eline geçen aylık maaş 13.186 liradır
1932 yılında yürürlüğe giren yüksek maaş ve ücretlere vergi  getiren kanundan sonra O’nun da maaşı kesintiye uğramış ve aylık 9078 tl’ye düşmüştür.

    Bu maaşından yaptığı özel tasarrufları İş Bankası 4 numaralı hesaba yatırmıştır.

    Vefatında hesapta 53.463 T.L.18 Kuruş birikmiştir.

   Vefat ettiğinde şahsî banka hesabında ve emekli aylığının bulunduğu emekli hesabında toplam 73 bin 019 tl ve 98 kuruş vardı. 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 815 ☆

   Aylık ortalama geliri 10 bin lira olduğu kabul edildiğinde yak.. laşık 7 aylık geliri kadar bir birikim demektir.” 509

   Hasta olduğu döneme denk gelen bu rakam, Ata’nın imanî bir hassasiyetle harama el uzatmadığını, maaşı dışında malî bir birikim elde etmeye çalışmadığını gösterir.

    Mustafa Kemal’e hayatı boyunca, bugün bazıları için dendiği gibi ne rüşvetçi denilmiş, ne zimmetine para geçirdiği iddia edilmiş, ne de hangi konuda olursa olsun bir haramı helal kabul edip ona göre kılıf uydurduğu görülmüştür.
    Bu durum birilerine örnek olmalıdır.

    Ancak Allah korkusu olan bir lider, kendine teslim edilen paranın kuruşu kuruşuna hesabını verebilir.

    Hindistan’dan gelen yardım parası, 675.494 TL’dir. Mustafa Kemal adına yatırılmış bu paranın nerelere harcandığı kuruş kuruş verilmiştir.

    Tamamı vatanın imarı ve kalkınmasına gitmiştir.

    “. . .Ordunun taarruza hazırlık ihtiyaçları için Maliye Bakanlığı yetersiz kalınca, Millî Savunma Bakanı Kazım Özalp, Mustafa Kemal’in emrinde bulunan bu paradan 600 bin lira ister. Mustafa Kemal de kabul eder ve verir.

    Büyük Taarruz öncesi tuttuğu not değerlerine bizzat Mustafa Kemal, harekata başlayabilmek için, 200 bin cepheye, 300 bin başkumandanlık nakliyatı için verdim’ diye yazmıştır.

    . . . Hint parasından 500 bin lira ordu için, 110 bin lira da Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Yunan ordusunun yakıp yıktığı şehir, kasaba, köylerde aç ve açıkta kalan insanlarımız için harcanmış, geriye 65 bin lira kalmıştır.

 

▪509 - Soyak, 1973, s.683-691. 

 

ATATÜRK'ÜN HUTBELERİ  sayfa ☆ 816 ☆

    Zaferden sonra Atatürk'ün emrinde kalan paradan, 120 bin lirası ile toprak satın alarak çiftlikler kurmuş, buralara imalathane ve fabrikalar yaptırmıştır. 
 
   Yine bu paranın 250 bin lirası, Türkiye’nin ilk milli bankası olan Türkiye İş Bankası’nın kuruluşunda kullanılmıştır. 
 
    Geri kalan 75 bin lirayla, İş Bankası ve Maden Kömürü T.A.Ş’den hisse senetleri aldığı bilinmektedir. 
 
    Gelen paraları da sadece Türkiye’nin kalkınmasına harcamıştır.”510 
 
▪510 Güler, 2013, s.161-162. 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol